1. Öğrencinin öğrenmeye hazır oluşunu sağlayacak yaşantıların belirlenmesi: Bruner’ e göre bütün çocukların içinde öğrenme arzusu vardır. Bruner pekiştirmenin bir faaliyete başlamada ve sürdürmedeki rolünü inkar etmemekle birlikte; öğrenmenin sürekliliğini içten güdülenme yoluyla sağlanabileceğini savunur. İçten güdülenmenin en güzel örneği merak uyandırmaktır. Çocuklar çok meraklıdırlar ve bir etkinlikte sürekli olarak kalamazlar. Merak, onları konu ve etkinlik değiştirmeye yöneltir. Bu nedenle okullarda bu duygudan yararlanmak ve onu kontrol altına almak gerekir. Çocuğun anlama, keşfetme merakını giderme isteği yönlendirilmeli ve teşvik edilmelidir.
Öğrenciyi öğrenmeye hazırlama açısından ikinci güdü başarma isteğidir. Çocuklar kendilerinin başarılı ve yeterli oldukları alanlara daha çok ilgi duyarlar. O nedenle, onların bu duygularından faydalanmak gerekir.
Bruner’ e göre içimize yerleştirilmiş üçüncü güdü başkalarıyla birlikte olmadır. Bu duygu çocuklarda birlikte iş yapmayı (işbirliğini) ortaya çıkarır. Toplum, bu güdü sonucunda oluşmuştur.
Öğretmenler ya da öğrenme durumu hazırlayıcıları çocuklardaki bu doğal yönelimlerden yararlanarak onları öğrenme sürecinde sürekli etkin hale getirebilirler. Öğrencileri, keşfetmeye yöneltme için yapılacak başlıca işlemler şunlardır:
Keşfetme isteğini harekete geçirmek için çocuğun merak duyması gerekir. Bunun için de öğrencinin belli bir belirsizlik durumu ile karşı karşıya gelmesi zorunludur. Çocuk öğrenme işine bilim adamının yaklaştığı gibi girebilmelidir. Öğrencinin öğrenme için karşılaşacağı durum çok kolay olursa öğrenci sıkılabilir veya öğrenme işini hafife alabilir, eğer çok zorsa işi karıştırıp sürdürmekten vazgeçebilir. Bu nedenle öğrencinin karşılaşacağı öğrenme durumu onun merakını sürekli tutacak ve başarma duygusunu doyuracak derecede zor olmalıdır. Öğretmen çocukların çözebileceği nitelikte soru, problem ve durumlar yaratabilmelidir. Araştırmalar, içten merakın dış pekiştireçler olmadan da karşılanmasıyla tatmin duygusunun yaratılabileceğini ortaya koymaktadır. Öğrencileri buluş yoluyla öğrenme için yönlendirirken merakı canlandırmak işin ilk ve en önemli basamağıdır.
İkinci önemli nokta, buluş yoluyla öğrenme süreci içinde bulunan öğrencinin desteklenmesidir. Buluş yoluyla öğrenme çok zaman alır. Aynı zamanda yapılan deneme ve faaliyetlerin nasıl bir sonuca götüreceğini önceden tahmin etmek oldukça zordur. Bu tür çalışmalar öğrencinin gerilimini arttırmamalıdır. Bu nedenle buluş yoluyla öğrenmede öğretmenin desteği ve yardımı çok büyük önem taşır. Öğretmenin rehberliği sayesinde zaman kaybı ve diğer riskler kolayca önlenebilir. Ayrıca öğretmenin desteği öğrenciye güven verir.
Öğrenciyi harekete geçirmede üçüncü önemli nokta anlamlı bir araştırma ya da buluş için yapılan çabaların yönünün belli olmasıdır. Öğrenci amacı bilmeli ve yöntemlerin amaca götürücü olup olmadığının farkında olmalıdır. Öğretmenin rehberliğinde problemin çözümüne değişik yaklaşımlar getirme ve farklı seçenekler ortaya koyma gibi çok yönlü düşünmenin geliştirilmesini sağlayacak yaşantıların planlaması yapılmalıdır. Öğrencinin değişik yollar bulması teşvik edilmelidir.

2. Öğretim içeriğinin yapılandırılması ve onun nitelikleri: Öğretimin başarılı olması konuların anlamlı, temel kavram ve ilkelere dayandırılması ve bir bütünlük gösterecek şekilde yapılandırılmasıyla mümkündür. Bu nedenle konunun öğelerinin ve bunlar arasındaki ilişkilerin kavranması yeni öğrenmelere ve yeni buluşlara yol açabilir.
Örneğin dil öğreniminde, cümlenin temel öğelerinin ve temel kalıpların dayandığı ilkeleri kavrayan bir öğrenci karmaşık cümleleri daha önce öğrenmiş olduklarına dayandırarak kurabilir. Matematikte, temel ilkeler kullanılarak problemin çözülmesi gibi.
Başka önemli bir nokta da içeriğin öğrencilerin seviyelerine göre yapılandırılmasıdır. Araştırmalar gelişme sürecinin her aşamasında çocukların kendilerine özgü bir dünya görüşü ve olayları açıklayış biçimi olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle, konuları çocuğun zihinsel gelişim düzeyine göre ayarlamak ve öğretimde onun çevresine bakış tarzını dikkate almak gerekmektedir.
Bruner, öğrenme ile düşünme arasında sıkı bir ilişkinin varlığına işaret etmekte, ancak öğrenme diye adlandırılan her olayın düşünmeyi geliştireceğine inanmamaktadır. Öğretme’ nin bireye yararlı olabilmesi, daha sonraki öğrenmelere ve karşılaşılan problemlerin çözümüne kolaylık getirebilmesine bağlıdır. Öğrenmelerde kalıcılığı sağlamak için, daha çok genellemeler üzerinde durmak, anlamlı ve özlü özetlere ulaşmak gerekmektedir. Konuların öğretiminde öğrencilerin kolaylıkla anlayabilecekleri basit sonuçlara yer vermek, öğrenmeyi zorlaştırmamak ve zaman kaybını önlemek yönünden anlam taşır.

3. Öğrenme yaşantılarının sıralanması: Bruner’ e göre, zihinsel gelişim bir sıra izler. Bu nedenle de öğrenme sürecindeki yaşantılar öğrencinin zihinsel gelişimine göre sıralanmalıdır. İlkokulun ilk sınıflarında öğrenmeye sözel olmayan mesajlarla başlamak, öğrenmeyi daha çok yaparak, yaşayarak gerçekleştirmek, daha sonra resim, şema, grafikler kullanarak geliştirmek, çocukların sembolik düşünme evresine girdikleri dönemde sözel iletişimlere yer vermek yararlı olur.

4. Pekiştireçlerin rolü: Bruner’ in öğretme kuramında pekiştirme önemli bir yer tutar. Öğrenmede başarı pekiştirme işlemine bağlıdır. Pekiştirmenin zamanlaması konusunda öğretmenler çok dikkatli olmak durumundadırlar. Pekiştirme öğreniciye amacına ulaşmakta olduğunu duyurmalı ve onu güdüleyebilmelidir. Pekiştireçler öğrencilerin anlayabileceği formda olmalıdır.
Bruner, öğretmenin görevinin sürekli pekiştireç dağıtmak olmadığını, bu konuda asıl görevinin öğrencinin kendi kendini denetleyebilecek, ve dıştan etki olmadan içten gelen bir istekle öğrenmeyi gerçekleştirebilecek duruma getirilmesi olduğu görüşündedir.